Bursa’yı çevreleyen dağlar
Karşıda, kuzeydoğu yönünde, Katırlı Dağları. Doğuda, İnegöl yolunun oradan, dağda yaşayan keşişlerden dolayı 600 yıl Keşiş Dağı, 1928 den sonra da Uludağ olarak anılan Olimpus Dağı ile birleşen sırt ve tepeler. Katırlının kuzey yüzü İznik'e ve göle bakıyor; etekleri zeytinlik, yüksekleri çam ve meşe ormanı, güney yüzü tepeleri çam, etekleri meyvelik ormanlarla kaplıdır ve Bursa ovasına bakıyordu.
Kuzeybatıda Bursa Ovasını denizden ayıran Mudanya Dağları ve zirvesi Karatepe. Doğuya uzanan, her tarafı ormanlarla kaplı Karadağ'ı uzaktan seçebilirsiniz. Ve dağların en güzeli en endamlısı, dev kayalıkların en haşmetlisi; buz gibi soğuk yüzlerce dere ve şelalenin çağladığı; ormanların, meyveliklerin; dere, tepe ve sırtların en güzellerinin yaratıldığı; yayla havasının temizliği, iç açıcılığı, sularının soğukluğu ve tadıyla bu çevrede en çok anılan dağ: Uludağ. Dağın güneybatısındaki Nilüfer Deresi ve vadisinden sonra devam eden dağlara Asarcık Dağları ve Kirmasti Deresi ve kalesine, Mustafa Kemal Paşa'ya, doğru tepeciklerle devam eden Sincan Dağları.
Purusyas (Bursa)nın Kuruluşu
Kartaca'lı meşhur komutan Annibal, İsa'dan önce 202 yılında Afrika'da yapılan Zama savaşında yenilince, kaçarak, izini kaybettirip Kral Purusyas'a sığınmış.Purusyas, Annibal'ın askeri taktiklerinden yararlandığı gibi bü şehri kurarken şehir planlamacılığından da yararlanmış. Bu hesaba göre Bursa, İsa nebiden 200 yıl önce kurulmuş.
İlk Kuşatmaya Doğru
Türkler, 1310'lu yıllarda bu bölgede nüfus, asker sayısı ve güç bakımından bütün tekfurlukların toplamından daha üstündüler. Osman Bey çevredeki önemli yerleşimleri almış olarak kendi kurduğu Yenişehir'de yaşıyordu
İnegöl, Bilecik'ten sonra, Keleş ve Kite'de de idare el değiştirmişti. Yeni Türkmen köyleri oluşuyordu. Önce ova sonra da dağ köylerinin çoğu Türklerin idaresini kabul ediyorlardı.
Zamanla Purussa dışındaki Fledor Ovası da Türklerin hâkimiyetine geçti. Güçlü Rumların çoğu, Türklerle dostluk kuruyor, alışveriş yapıyordu
Purussanın doğusunun Türklerin idaresine geçmesinden
sonra Osman Bey kendisini öldürme planı yapan ve Purussa Tekfurunu devamlı ayartan Atranos Tekfurunu cezalandırmak üzere oğlu Orhan'ı gönderdi. Atranos alınarak Türkmenler yerleştirildi. Genç Orhan bir müddet orada ikamet etti ve orası Orhan Eli olarak anılır oldu.
Sonra Montania (Mudanya), alınarak o bölgelerin Bizans ile irtibatı ve askeri yardım yolu kesildi. Artık Purussa geniş bir kuşatma altındaydı. Tekfur ve askerleri dar bir alana, sur içine hapsolmuştu. Purussa dışında hayat normal sürüyordu. Ova ve dağ köylerinde bir düzen vardı. Purussa çevresinin emniyetini Türkler sağlıyordu. Pazarlar devam ediyordu. Uzun zaman Purussa'lılar bu pazarlara gidip geldiler. Yıllar bu şekilde geçti. Purussa Tekfuru devamlı Kostantinopol’le haberleşip Türklerin bölgeden atılması için İmparatoru harekete çağırıyordu. Osman Bey adamları vasıtasıyla Tekfurun niyetini ve çalışmalarını öğreniyor, gelişmeleri Yenişehir'den takip ediyordu.
İlk Osmanlı Surları
Türklerin ova tarafı ve dağ tarafına birer hisar yaptılar. Şimdiki "Kükürtlü" semtinin alt kısmında olan hisara Osman Bey'in kardeşinin oğlu Aktemur Bey'in, Uludağ'ın eteğindeki, şimdiki Mollaarap İlköğretim okulu tarafındaki, hisara Balaban Bey'in tayin edildi.
Aşıkpaşazade Kitabından Bursa kuşatması
Osmanlı tarihini yazan Aşıkpaşazade, kitabında kuşatmayı şöyle anlattı: "Burusa cenk ile alınmaz sabır gerek. Osmangazi bir hisar yaptı; içine kardeşioğlu Ak Demür'u kodu. Bir tane dahi dağ tarafina yaptı. Balabancık derler bir komutanı var idi. Bu hisara dahi anu kodu. Bir yılda bu hisarları yaptıktan sonra, köyleri mamur etti ve illa hisardan dışra bir kâfir batmağını çıkartamaz oldular.''''
Osman Gazi’nin Bursa’ya gömülme vasiyeti
Bursa sıkı muhasara altında iken bir gün Osman Gazi, "Alışık" dediği atı üstünde Purussa'lıların görebileceği kadar yakınlara geldi. O efsane savaşçı Osman Bey yaşlı ve yorgun görünüyordu. Ordunun idaresini oğlu Orhan'a vermişti. İri geniş omuzluydu; uzun, güçlü kollarıyla atının gemini kavramıştı. Beyazlamış sakalına rağmen kapkara kaşları ve kirpiklerinin arkasındaki derin gözlerine hâlâ bakılamıyordu. Gözlerine bakabilenler, şahit olduğu onlarca gazanın, fethin, acı tadı günlerin o gözlerde saklı olduğunu görürdü.
Atına binip inerken zorlanıyordu. Yanında, sanki başında kuş varmış gibi dikkatli ve saygıyla duran oğlu Orhan ve çok sevdiği torunu Süleyman ve bazı silah arkadaşları ile bugünkü Emirsultan semtine, Mollaarap sırtlarına doğru çıktılar. Keşiş Dağı'nın eteklerinde ikindi güneşi altında bir gerdanlık gibi parlayan Purussa'ya baktı. Gözlerini oğlu Orhan ve silah arkadaşları üzerinde şöyle bir gezdirdikten sonra, atı üstünden bugünkü türbesinin olduğu yerdeki parlak kubbeli binayı şehâdet parmağıyla göstererek:
- Beni şu Gümüşlü kümbete defnedin! diye vasiyet etti.
Bu büyük bir vasiyetti. Etrafdakiler Osman Bey'in vefatı düşüncesiyle mahzun oldular. Ancak Purussa'nın alınması ve kalıcı bir Türk yurdu yapılması işareti, hatta emri, verdiğini düşünüyorlardı.
6 Nisan 1326 …Purussa Türklere geçiyor
Ovadan yüksek bir tepede surlarla çevrili Purussa'nın kuşatması 15 yıl devam etti.Ve nihayet Köse Mihail, Orhan'a: "Bir de varıp ben konuşayım Tekfur Kedes'le." dedi. Aynı gün sur içine geldi. Tekfur Kedes, bitkin bir halde endişe içinde, Mihail Koseos'u dinledi ve ailesiyle beraber Kostantinapolis'e gitmesine izin vermesi için Orhan'a söylemesini rica etti. "Bunu Orhan'ın baştan beri kabul ettiği" söylenince bir anlaşma ile 6 Nisan 1326'da Purussa kalesi Türk¬lere teslim edildi. Şehir halkında büyük bir heyecan, hatta korku, başladı.
Öğleden sonra Orhan, yanında kardeşi Alâeddin, Köse Mihail, Ahî Hasan, Balaban ve Aktemür atlarının üstünde olmak üzere etrafında ve arkasında yüzlerce askeriyle Purussa'ya girdi. Korkulanlar olmamıştı. Şehir içinde hiçbir kavga-cidal olmadı. Kimse yargılanmadı, öldürülmedi. İsteyenin gidebileceği, isteyenin vergi vererek emniyet içinde kalabileceğinin ilan edilmesi, "Türklerin iyiliğinden" kabul edildi. Pınarbaşı tarafından sur içine giriş ve kontrol zaten sağlanmıştı. Tekfur Kedes'e ve gitmek isteyenlere, toplanıp taşınmak için üç gün mühlet verildi.
Üç gün sonra Balaban Beyin komutasında beş yüz silahlı süvari asker eşliğinde Kedes ve ailesi ve bir gurup insan Moııtonia'ya oradan da gemilerle Kostantinopol'e gitmek üzere Purussa'dan ayrıldılar. Purussa tekfurunun veziri Saruz, Orhan'ın komutanlarından Ak Temür'un emrinde çalışmayı kabul ederek mallarının başında, ailesiyle Purussa'da kalmasına izin verilmesini istedi. Orhan bu isteği kabul etti. Ayrıca halkın ileri gelenleri Orhan Bey'le görüşerek yerli halkın şehirde kalmak istediklerini söylediler. Orhan onlarla Rumca konuştu, hepsinin kalmasını kabul etti. Papaza özellikle kalmasını ve kiliseyi açık tutmasını söyledi.
Osman Gazi'nin Orhan Gazi'ye tavsiyeleri
Osman Gazi'nin gazaları ve oğlu Orhan'a nasihatları en çok anlatılan hikâyelerdi. Sonradan Okçu Baba namıyla meşhur olan Nusret Başağa diye bir gazi vardı. Osman Bey'in, oğluna şöyle dediğini anlatırdı:
"Oğul her isten önce din islerine dikkat et... Oğuz'a hizmet et. Devlet hazinesini koru. Devlet işlerinde şuur ve sorumlulukla çalışan devlet erkânını gözet; vefatlarından sonra aile fertlerinin ihtiyaçlarıyla ilgilen. Tebaandan hiçbir ferdin malına haksız el koyma. İnsanı yaşat ki, devlet yasasın. Bir kemâl sahibini işitince onunla ilişki kur; ona dirlik ver, ihsanda bulun. Din-i Muhammediye'yi ve ashabını ve sana tabi olanları koru. Allah'ın ve kulların hakkına riayet et. Adaletli ve insaflı ol Zulmü kaldırmaya devam et. Tebaanı düşmandan ve zulme uğramaktan koru."
Dr.Nazım İntepe Beyefendinin
Dibace isimli kitabından uyarlanmıştır