Bursa Tarihi
Bursa ve Çevresi
Bursa'da Tarihi Yapılar
Bursa'ya Dair
Bursa'da Ünlü İnsanlar
Bursa Müzeleri
Bursaspor
Bursa Doğal Güzellikler
Uludağ ve Dağ Turizmi
Bursa Kaplıcaları ve Termal Turizm

BURSA'DA ÜNLÜ İNSANLAR | EMIR SULTAN HZ.

 Bursa'ya, Medine'den Muhammed Şemseddin isimli bir genç geldi. 1390'lı yılların başında şehre yerleşti. Müslümanlar arasında bir heyecan dalgası oldu ve asırlarca sürecek etkileri konuşulmaya başladı. İlk duyulan, Peygamberimizin şerefli soyundan olduğu idi. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam'ın manevî görevlendirmesiyle Bursa'ya gelmiş.

           1389 yılında Buhara'dan Medine'ye göçmüş olan bu âlim genç, bazı Medineli'lerin, Buhara'dan geldiği için, Peygamberimiz Aleyhisselam'ın soyuna dayanması konusunda şüphe etmeleri üzerine, Resullulah Efendimiz'in kabri şerifleri önünde, "Esselamû Aleyke ya Ceddi" (Selam senin üzerine olsun dedeciğim) demesiyle, Kabri Şeriflerinden, "Ve aleykesselam ya veledî" (Selam senin de üzerine olsun evladım) cevabı gelmesiyle Medine'de çok meşhur ve saygı duyulan bir makam sahibi olmuş.

          Rüyasında, Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam'ın önünde oturmaktadır. Yanında Hz. Ali de vardır. Kendisine: "Ey oğul, Allah'tan sana işaret olundu ki, Diyar-ı Rum'a (Anadolu'ya böyle deniyordu) varıp, ceddin Hz. Muhammed'in sünnetini Müslümanlara öğretesin. Sana üç kandil yol gösterecek. O kandiller nerede sönerse oraya yerleş. Mezarında orada olacak." denir.

          Bu manevî emirle Muhammed Şemseddin, kendisinden ayrılmak istemeyen Buharalı ve Medineli'lerden oluşan bir kafileyle Medine'den çıkıp; Kudüs, Şam, Halep, Antakya, Konya, Kütahya, İnegöl üzerinden kendilerine gösterilen üç ışığı takip ederek Bursa'mıza gelip konaklamışlar. Şimdiki Işıklar Askeri Lisesi'nin olduğu "Işıklar" mevkiinde üç gün yanmaya devam eden ışıkların sönmesi üzerine; "Bizim ömür kandillerimiz bu şehir üzerinde sönecek, mezarımız bu şehirde olacak" diyerek Bursa'mıza yerleştiler.

          Bursa'da babasının sanatı olan çömlekçiliği icra etmeye başlamıştı. Aynı zamanda çevresine İslâm'ı öğretiyordu. Bursalılar, anadili Türkçe ve Buharalı bir Türk olan bu gence sahip çıktılar. Aynı zamanda Medine'den geldiği ve Resûlulah Efendimizin soyundan olduğu için kendisini çok sevdiler. Yaptığı her hareketine bir mânâ verdiler. Türkiye'de hakkında en çok keramet ve hikâyeler anlatılan velilerden olacağı o zamandan belli olmuştu.

Sırlı Bir Evlilik ve Sultanla Tanışma

         Bir yaz günü Muhammed Şemseddin ile Yıldırım Bayezid'in kızı Hundi Fatma Sultan'ın evlendiği duyuldu. Yıldırım Balkanlarda seferde idi. Sultandan habersiz evlenmişlerdi. Sultanın reşit olan kerimeleri (kızı) rüyasında, bu evlilik ile emir olunduğunu görmüş. Muhammed Şemseddin de aynı rüyayı görmüş. Valide Sultan'dan istemiş. Annesi de kırk deve yükü altın getirirse kızını kendisine vereceğini söylemiş. Tabii ki bir çömlekçinin bu kadar altını bulmasına ihtimal vermemiş.Muhammed Şemseddin, Nilüfer Deresi'nden topladığı kırk deve yükü taşın, Allah'ın lütfuyla altına dönmesiyle Hundi Hatun'u nikahlamış ve (Sarayda değil) kendi evinde yaşamak üzere evine çıkarmış.

        Kendisi seferde iken kızının, Medine'den gelmiş bir çömlekçi ile evlendiğini duyan Yıldırım, deliye dönmüş; kızgınlığından kırk tane cengaverini göndererek o adamın başını getirmelerini istemiş. Yıldırım'ın sayıp güvendiği Bursa kadısı (sonra II. Murad döneminde Osmanlı memleketinin ilk Şeyhülislâmı olan)
Molla Fenarî, cengaverleri güç bela durdurarak padişaha bir mektup yazar. "Bu gencin Resûlulah Aleyhisselam Efendimizin şerefli soylarından geldiğinin kesin olduğunu, kendilerinin Peygamber Efendimiz ile dünür olduklarını bunun dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olacak çok hayırlı bir iş olduğunu, damatları olan bu zatın da çok değerli bir âlim olduğunu, tanıdıktan sonra kendilerinin de çok seveceğini" anlatır. Molla Fenarî'nin yazdığı bu mektup, atlı ulaklarla Edirne'de olan Sultana üç günde ulaşmış. Sultanın affını bildiren cevabî mektubu Bursa'ya erişinceye kadar cengaverler Muhammed Şemseddin'i evinde tuttular. Bursalılar ancak bu mektuptan sonra derin bir "oh" çekerek nefes alabildi. Molla Fenarî'nin araya girmesiyle haşmedi Sultan yumuşayarak damadını kabul etmiş oldu.

           Kış başlamadan Bursa'ya dönen Yıldırım'ın, Mihaliç (Karacabey) tarafından geldiği haberi ulaştı. Karşılamaya rengârenk kaftanlarıyla çıkan Bursa kadısı Molla Fenarî, subaşı Koca Naib, vezir İvaz Paşa, Kara Halil Paşa, saray serdarı, has askerleri ve halkın yanında yeni güvey Muhammed Şemseddin'de vardı. Şaşalı ve kalabalık etrafıyla gelen Yıldırım, karşılayan heyetin yanına gelince atından indi. İleri gelenlerin hepsiyle tek tek musafaha yapıp hal hatır soruyordu. Onlar da çok sevdikleri haşmedi sultanın sağ salim dönüşüne çok sevinerek kendisine dualarla karşılık veriyorlardı. Ama herkes damadına nasıl davranacağını merak ediyordu. Molla Fenarî seğirtip Muhammed Şemseddin'in yanına kaydı. Onu kendisi takdim etmek istiyordu. Yıldırım damadının yanına gelince daha tanıştırmadan yüzüne bakıp:

-    Kalenin kapısını açan sendin değil mi? diye sordu. Muhammed Şemseddin sadece başını salladı. Gülümsedi:
-    Ömrünüz uzak, kılıcınız adil ve keskin olsun Sultanım, dedi.
Bu konuşmadan kimse bir şey anlamadı. Yıldırım damadını tanıdıkça çok sevdi. Peygamber soyundan geldiği için, kendisine

"Emir" denilen Muhammed Şemseddin, ilim sahibi ve sultan damadı oluşu sebebiyle ilerleyen yıllarda halk arasında, "Emir Sultan" diye anılır oldu.